Her canlının
yaşamı devam ettirebilmesi için bazı olmazsa olmazlar vardır. Bunların başında
hava, su ve güneş gelmektedir. Her çağın kendine has özelliklerinin yanında
canlıların yaşamını olumlu etkileyecek önemli ortamlar ve durumlar vardır. Biz
insanlar için çağımızın en önemli problemlerinden olan stres ve yorgunluklardan
uzaklaşa bilmek için kendimizi doğanın kollarına bırakırız. Sizi bilmem ama ben
genelde doğduğum, çocukluğumun geçtiği köyümü terci ediyorum.
Yine bir
hafta sonu gelmiş ve haftanın yorgunluğunu atmak için havanın güzel olmasını tam
bir fırsat bildim. Yanbolu’dan köye doğru giderken yeşilin en güzel yönünü
seyrede seyrede köye çıktım. Tertemiz hava, çiçekler ve kuşlar. Ciğerlerim
bayram ede ede dededen kalma taş yığma evimin etrafında geziniyorum. İlkbaharın
güneşi de seviliyor. Bağ bahçe de azda olsa çalıştıktan sonra dinlenmek için
çimene uzanıyorum. Müthiş bir doğa, müthiş bir hava ve müthiş güzellik.
Komşumuzun kapısındaki mandalina limon ve portakallardan geldiğini tahmin
ettiğim tarifsiz bir koku hissettim. Kuşların cıvıltısını dinlerken bir anda
koku beni kendine doğru çekti. Evet tam anlamıyla sadece o portakal kokusuna
odaklandım. Dudaklarımdan isteğim dışı bir cümle. Ne güzel yaratmışsın ya rabi
dedim…
Sonrasın da
ki hafta o mükemmel portakal çiçeğinin kokusunu hafta boyu unutamadım. Evet Şimdi
komşunun evinin yanın da ki o müthiş kokuyu daha yakından koklaya bilmek için
kendi evimin kenarlarını da portakal fidanıyla donatmaya karar verdim. Verdiğim
kararımı da o güzel kokunun hatırına yerine getirdim.
Evet
yorulunca köyüme ve çocukluğumun geçtiği yerlere gidiyorum. Dinleniyor,
stresten uzaklaşıyor ve huzur buluyorum. Bahar güzel, doğa güzel, köyüm güzel,
kuşlar, çiçekler, yemyeşil yapraklar çok güzel. Daha da güzeli çocukluğumun
geçtiği yerlerde kendimi dinlemek ve portakal çiçeğini doya doya koklayarak
dinlenmek başka bir güzel.