Bizi yoktan var eden Allah-u Teala`ya Hamd-ü
senalar olsun. Daha sonra sevgili peygamberimizin ve onun âl ve ashabına salât
ve selâm olsun.
BİRAZ MÜSLÜMAN BİRAZ
GAVUR OLAMAYIZ!
İnsan,
emek gösterdiğinin üzerine titrer. Diğer bir ifadeyle, emek harcamadığı bir
eserin onun için fazla bir önemi yoktur. Bu yargıdan hareketle bir müslüman,
dinine ne kadar emek veriyorsa dini onun için o kadar değerlidir. Sözgelimi bir
müslüman namazlarını vakti girdiğinde hiç aksatmadan kılabilir. Evet bu dininin
ona emrettiği vecibelerden olduğu için bunu yapmakla mükelleftir ve haddi
zatında bir emektir. Fakat bu sadece ibadet boyutuyla kaldığında veyahut
farzlar boyutunda kaldığında bizim perspektifimizden emek, eksik kalmaktadır.
Böyle olunca da namazlarını kılan aynı zamanda Allaha savaş açan1
müslümanlar zuhur ediyor. Neden mi? Çünki emeği sadece belirli şablonlar
içerisinde alışkanlık derecesine indirgeyerek emeğin tadını yok edip onu
alışkanlık ile değiştiriyoruz. Bu da inançlarımızdan ve değerlerimizden taviz
vermeye, yukarıda da olduğu gibi bizi yaratan rabbimize savaş açmaya ve onu
karşımıza almaya kadar gidiyor. Burada sözü İsmet Özele bırakıyoruz: Biraz
müslüman Biraz gavur olamayız!
Peki bu
emeği nasıl hayata yaymalıyız ve bu emeğin tadını damağımızda nasıl
hissedebiliriz? Allah-u teala insanlara akıl nimetini vermiştir. Bunun muhtelif
hikmetleri olabilir. Bizi ilgilendiren kısım ise aklın düşünme ve tefekkür
melekeleridir. Kuran-ı Kerim`de tefekkür etmenin öneminden bir çok ayet
bahsetmektedir2 . Burada tefekkürün Allahı bulmak yönü değil
Allah`ın bizim üzerimizdeki hükümranlığını hissetme yönü bizim içim önem arz
etmektedir. Bir örnekle olayı izah etmeye çalışalım. İnsan hastalandığında, yatağında
artık bunalır hale geldiğinde, dediği bir söz vardır: Ya rabbi şifa ver. Tam bu
bunalmışlık anını tefekkür edelim. Tüm
hayatımızı "Ya rabbi şifa ver" sözü kadar samimi yaşadığımız zaman
hayatımızın her alanında bize söz söyleyebilecek bir rabbimizin varlığını
hissedeceğiz.
PARA BİZİM BİZ PARANIN
DEĞİLİZ!
İktisâda bakışımız, parayı esir almaktır. Gazzâli parayı(mal ya da
servet) dünyevi yönden ve dînî yönden incelemiştir. Gazzâli için de bizim için
de önemli olan kısım paranın dini yönüdür. Gazzâli, dînî yönden, paranın(mal
yada servet) dînî faydaları ve dînî zararları olmak üzere 2`ye ayırmıştır. Para
bir müslümana dini yönden fayda sağlayacak bir şekil almalıdır. Allah`ın her an
gözetiminde olan ve tefekkür bilinciyle kuşanmış bir müslüman elbette paranın
esiri değil hükümrânı olacaktır. Bugün de gördüğümüz bir vakıa var ki paraya
sahip olan parayı dağıtmaktadır. Fakat bugün para ya biz müslümanlarda değil,
ya da müslüman elindeki paranın hükümranı değil! Böyle olunca Necip Fazıl`ın:
Allahın 10 pulunu bekleye dursun 10 kul. 1 kişiye tam 9,9 kişiye 1 pul. diyerek
eleştirdiği bir sistemin içinde kendimizi buluyoruz.
Asrımızda Kapitalist sisteme amansızca
küfürler savuran veya eleştiren müslümanlar görmekteyiz. Biz sistemi
eleştirmekten ziyade, kendi içmize yönelip eksiklerimizi tamir etme
taraftarıyız. Bu eksikliği görmek ve tamir etmek için Asr-ı Saadet`e
gözlerimizi çevirelim: Peygamberimiz (a.s.m.), Hz. Amr a, Silahını kuşan,
yanıma gel.” buyurdu. Hz. Amr denileni yaptı. Sevinçliydi. Peygamberimizin
huzuruna çıktı. Resûlullah (a.s.m.), “Seni ordunun başında bir yere
göndereceğim. Allah seni korusun, bol ganimet ihsan etsin.” buyurdu. Hz. Amr
“ganimet” sözünü duyunca “ihlasa zarar verir” düşüncesiyle, “Yâ Resûlallah,
ben ganimet için Müslüman olmadım, İslama olan sevgimden dolayı Müslüman
oldum.” dedi. Peygamberimiz, “Ya Amr, iyi insan için helal mal ne kadar
güzeldir…” buyurdu. Müslümanların her biri Hz amr(ra) gibi olaylara
bakabildiği zaman, Peygamber efendimiz`in müjdesi bugün de gerçekleşecek! Helal
kazanç ile müslümanlar iktisat sisteminin iplerini ellerine alacaklar allahın
izniyle!